17 Ekim 2013 Perşembe

Haliç'te Yaşayan Simonlar - İkinci Bölüm: Cemaat

Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi kitapta çok net olarak görülen gerçekler var. Bunların üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Hanefi Avcı cemaatın devlet içeriside ne derece yerleştiğini ve nasıl kullandıklarını bilinen olayların çerçevesinde anlatmaya çalışmış. Bazıları zamanla unutulmuş olsa da bir kaçı halen günümüzde güncelliğini korumakta.



Cemaat son on yılda sistemli bir şekilde devletin tüm kurumlarına kendi adamlarını yerleştirmiş ve ikinci bir yapılanma ile sistemi yönetmeye çalışmaktadır. Bu muhalefet partilerin gölge kabine dedikleri şeye benzer bir mantıkta olsa da devlşet içindeki tüm kurumlar söz konusu olunca teşkilat yapısının ne kadar büyük ve karmaşık olduğunu anlatmaya gerek yok. Her kurum kendi imamı tarafından yönetilip bir üst kuruma karşı sorumlu ve tabii ki bu piramitin en tepesinde ise Amerikada yaşayan kişi bulunmaktadır. Bu benim olmasını istemediğim ve bu sebeple "o kadar da değildir canım" diye kabul etmek istemediğim geniş bir yapıya sahip.

Cemaat devlet içinde bu yapıya yerleşirken kendisine sorun olabilecek herkesi yine bu kurumların imkanlarını kullanarak (özellikle Emniyet İstihbarat birimleri aracılığıyla ve yasal olmayan dinlemeler ve takipler sonucu elde ettikleri çoğu zaman abartılmış ve hatta uydurulmuş bilgilerle) görevden ayrılmalarına neden olmuşlardır.

Doğal olarak en çok dikkatimi Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarına verdim. Yazılanların içerisinde benim de daha önce dile gtirdiğime benzer bir ifade vardı: "Ergenekon örgütünün varlığı konusunda yazılı belge, döküman, örgütsel faaliyet sayılabilecek bazı ilişkiler varsa da eylemleri konusunda hiçbir imare yoktur. Zorlamalarla birçok olay ve eylem Ergenekon örgütüne mal edilmek istenmektedir."

Balyoz soruşturması hakkında ise herkesin bildiği gibi savaş oyunları için yapılan bir toplantının sanki hükümete karşı darbe hazırlığı gibi gösterilmeye çalışılmasından başka bir şey olmadığı vurgulanmış. Bazı iddiaların yapılan tespitlerle yanlış olduğu gösterilmiş.

Sonuçta fırsatınız olunca kitabı okumanızı tavsiye ederim. Tabi edebi yönü fazla olan bir kitap değil ama Türkiye'nin içinde bulunduğu bu süreci daha iyi anlamanıza yarayacak düşüncesindeyim.

Yazımı yine yazarın kendi sözleri ile bitireyim: "Bu kitabın ikinci bölümüne yazdıklarımın ne manaya geldiğini, çok az insan bilir. Bunların hayatımın bundan sonrasını zehir edeceğini biliyorum, geçmişte birçok örgütün hedefi oldum. Ama bu defakinin başka bir şey olduğunun farkındayım.
...
Bu kitabı yazmaktaki amacım, içinizdeki (cemaattekilere hitaben) çok iyi niyetli ve dürüst insanlara belki bir dakikalığına 'Biz ne yapıyoruz' diye düşündürebilmekti. Bu meseleyle ilgili olarak en fazla üzüldüğüm konu çok temiz, düzgün, çalışkan ve saygılı insanların üstlerine iftira atan, bilerek vicdansızlık yapan, vefasız insanlara dönüştürülmesidir. Aslında herkes biliyor ama dillendirmiyor. Ben bu kitapla birlikte açıkça ifade ediyorum ki tüm bu işleri cemaat yapıyor, bunu artık herkes bilsin. Son zamanlarda gündemi meşgul eden tüm iddiaları yayan cemaattir, onlardan bilgi alan da, onlar adına konuşan da cemaatin adamlarıdır. Tarafsız basın mensubu, devletin polisi, savcısı numarasını artık kimse yutmasın, bu işler emniyet ya da hukuk adına yapılmıyor, cemaatin planı ve programı doğrultusunda cemaatin talimatı ile gerçekleştiriliyor."



Hiç yorum yok: