Üniversite yıllarında düşüncelerimi
bir tez olarak hazırlamak istemiştim. Birkaç sayfa yazdıktan
sonra çeşitli sebeplerden bitirmeye fırsatım olmamıştı. Zaten
mecburiyetimde yoktu.
Ancak özellikle son on yılda bu
düşüncelerimi bir çok arkadaşımla paylaştım. Şimdi de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Olabildiğince kısa analtmaya
çalıştım ki okumayı pek sevmeyen gençlerimiz sıkılmasın.
Tüm gelişmiş demokrasilerde bu durum
halk tarafından kazanılmıştır. Bilinen en iyi örnekler Fransız
İhtilali ve Amerikan İç Savaşıdır. İngiltere'de Magna Carta
imzalanarak kraliyet yetkilerini meclise devretmiştir.
Biz ise Kurtuluş Savaşının sonunda
bir hediye olarak kucağımızda bulduk demokrasiyi. Bir gecede
Cumhuriyet kurulmasına karar verilmişti. İyi de, bize hediye
edilen şeyin değerini pek bilmiyorduk, diğer hediyelerde de olduğu
gibi.
Tam doksan yıldır çekiştirip
duruyoruz; herkes kendine göre algılıyor, yorumluyor, uygulamaya
çalışıyor ama asla hakkını veremiyordu. O kadar çok
çekiştirdik ki (darbeler, muhtıralar, siyasi manevralar, iktidar
hegemonyası vs.) her an parçalanacak endişesini hep yaşadık.
Ben hep er geç toplum içinde sınıflar
arası bir çatışma olmadan demokrasi bilincinin asla tam anlamıyla
yerleşemeyeceğini söylüyor ama Necmettin Erbakan'ın dediği gibi
kanlı mı olacak kansız mı bunu bilemiyordum.
Şimdi nasıl başlayıp bugüne kadar
nasıl geldiğini ancak sosyal medyadan takip edebildiğimiz Taksim
Gezi Parkı hareketinin uzun yıllardır sessiz, suskun ve
bastırılmış genç beyinlere uyandırıcı bir etkisi oldu. Zaman
ne kadar geçerse geçsin, toplum hareketleri hep genç insanlar
tarafından gerçekleştirilir. Kalpleri, ruhları ve fikirleri genç
olan bizlerde bu hareketlere destek olabilmek için elimizden geleni
yapmaya çalışırız.
Şu anda evlerinde zorla zaptedildiği
söylenen insanların fikirleri de çok önemlidir. (Aslında kimse
kimseyi zorla zaptedmez, onlardan bazıları sokağa çıktı “kimi
destek kimi de engel olmak için” , büyük çoğunluğu ise bu
hareketin kendileri için bir tehlike olmadığını gördükleri
için sessizce takip etmekle yetindiler.)
Eğer o insanların hak ve
hürriyetlerine de bir tepki olsaydı bu hareket; bir fikir
çatışmanın olması beklenebilirdi. Ancak son on yıl içinde
özellikle başörtüsü konusunda yapılan tüm eylemlerde olduğu
gibi her ne kadar ayrım yapılmaya, toplumu kutuplara ayırmaya,
biz-onlar olarak hep toplumu bölmeye çalıştılarsa da
başaramadılar.
Osmanlıdan kalan en iyi miras çok
farklı kimliklere sahip insanların yüzyıllarca birlikte yaşamaya
alışmasıdır. Bugün Türkiye'de yaşayan bir Ermeni vatandaşımız:
“Bizim Ermenistan'daki Ermenilerle adımız dışında bir bağımız
yoktur. Biz Ermeniyiz ama önce Türküz. Bu ülkenin ordusunda
askerlik yapıyor, bu ülkede kazanıyor, bu ülkede vergi
veriyoruz...”
Sonuç; sınıflar arası olması
beklenen çatışmanın artık gerçekleşme ihtimalinin olamayacağı
düşüncesindeyim. Yani bu iş kanlı olmayacak. Ancak mutlaka
olması lazım. Herkes fikrini söyleyecek ama herkes karşısındakinin
fikrini de dinleyecek anlamaya çalışacak; kabul etmese de saygı
duyacak. Ve ortak bir potada eriteceğimiz fikirlerin herkese eşit
ve yaşanabilir bir özgürlük sağlamasıyla yine kardeşçe,
sevgiyle, huzur içinde yaşayacağız. Bunun için tüm
içtenliğimizle ön yargıların ardımızda bırakılması
gerekmektedir. Bugün bazılarının basit bir hareket olarak gördüğü
bu olay çok farklı kesimleri bir araya getirebiliyorsa; ezeli
rekabeti bir kenara bıraktırıp omuz omuza birlikte marşlar
söyletiyorsa, hiç tanımadığı insanların yardımına koşuyorsa,
elindeki suyu yanındaki ile paylaşıyorsa; asla basit bir hareket
olamaz. Basit olduğunu düşünenler tarihi bir yanılgının içine
düşerler.
Bu yazıyı yazmaktaki maksadım da tam
burada beliriyor. Şimdi ne yapmalı; bundan sonra ne olacak. Tarihte
her zaman olduğu gibi hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Ancak ne
değişecek, ne kadar değişecek, insanlar ön yargılarından ne
kadar uzaklaşacak. Klasik bir laf, hepimiz aynı gemideyiz. Rotamız
aynı ama yöntemlerimiz, tavırlarımız, davranışlarımız
farklı.
Bana göre başkalarının ne yaptığı
da önemli olsa da bizler mevcut inancımızı, duruşumuzu,
kararlılığımızı koruyacağız. Bu hareketin unutulmamasını
sağlayacağız. Biz halkız, halkı unutturmayacağız. Halkını
dinlemeyen yöneticilere kendimizi dinletmenin bir yolunu her zaman
bulacağız. Her zaman bu kadar büyük tepkiler olmayabilir ama
haklı olduğumuz, inandığımız her olayda susmayacağız;
konuşacağız, duymazlarsa yine haykıracağız.
Taşlar yerinden oynamıştır. Yeniden
dizilecektir; başkalarının dizmesi yerine halkın dizmesinden daha
doğru ne olabilir. Önümüzdeki sene seçimler var. O zamana kadar
uyumayacağız, uyutmayacağız; unutmayacağız, unutturmayacağız.
Ama en önemlisi diğer yüzde elliyi
de uyandırmaya çalışacağız. Bunu asla zorla yapamazsınız.
Bıkmadan usanmadan, gerçekleri göz önüne sererek, doğruları
anlatmaya devam etmeliyiz.
Başka Türkiye yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder