 |
|
|
Merhaba Erkan Nihad CİNER,
Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü ama WWF-Türkiye olarak bugünü kutlamıyoruz.
Neden? Bugün
TBMM Çevre Komisyonu’nda görüşülen “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği
Koruma Kanunu Tasarısı” ülkemizin doğal alanlarını geri döndürülemez bir
yıkıma sürekleyecek düzenlemeler içeriyor. Tabiatı ve Biyolojik
Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı'nın ilk 14 maddesi 31 Mayıs 2012
tarihinde sessiz sedasız görüşülerek onaylandı. Bugün, geriye kalan
hükümler karara bağlanacak ve muhtemelen tasarı yasama dönemi kapanmadan
Genel Kurul’da oylanarak yasalaşacak. Bugün yapılacak görüşmeler,
ülkemizin doğal alanlarının geleceğini belirleyecek.
Bu nedenle, tasarının mevcut haliyle onaylanması durumunda bizleri nasıl bir gelecek beklediğini size anlatmak istiyorum.
74
STK’nın oluşturduğu Tabiat Kanunu İzleme Girişimi’nin görüşlerinin
dikkate alınmadan hazırlandığı bu kanunla ilgili bilmemiz gereken en
önemli nokta;
"Her ne kadar kanunun adı Tabiatı ve
Biyolojik Çeşitliliği Koruma olarak geçse de bu sizi yanıltmasın, çünkü
kanun maddeleri doğamızı korumaktan çok , onu sınırsızca kullanıma
elverişli hale getiriyor."
Nasıl mı? Bir
milli park alanında nükleer santral, doğal sit alanlarımızda konutlar,
yaban hayatı koruma sahalarımızda oteller... Mümkün mü? Eğer bu tasarı
kanunlaşırsa mümkün.
Çünkü kanun, koruma altına alınmış tüm doğal
alanlarımızın koruma statüleri yeniden değerlendirilerek
değiştirilebilmesine imkan tanıyor. Bu alanlar yıllar önce koruma altına
alınmış olsa bile, artık enerji, tarım, madencilik, turizm, inşaat gibi
pek çok sektörün yatırımlarına açılabilir.
Kimin Yararı? Tasarının
8. Maddesi “ekolojik etki değerlendirmesi ve üstün kamu yararı” 31
Mayıs’ta görüşülen ve onaylanan en tehlike maddelerden biri;
Madde;
korunan alanlarda yapılması düşünülen herhangi bir plan veya proje
ekolojik etki değerlendirmesine tabi tutulur” diyor. Ancak , ekolojik
etki değerlendirmesi sonucu saha üzerindeki etkiler olumsuz
değerlendirilse de, alternatif çözümlerin bulunamaması ve üstün kamu
yararının bulunduğu durumlarda proje hayata geçebiliyor.
Tasarı’da
geçen ve net bir tanımı yapılmadığı için suistimale açık olan bu
“üstün kamu yararı” ifadesiyle korunan alanlar madencilik, enerji,
sanayi, tarım, turizm gibi yatırımlara adeta adres gösteriliyor.
Bizce
“üstün kamu yararı” altın madenleri, nükleer santral, turizm
yatırımlarının tam aksine temiz ve yenilenebilir enerjiye, içme suyuna
ve gıdaya adil ve eşit erişim hakkıdır. Sizce?
Söz Hakkımız Yok mu? Tasarı’da
bilimsel çevrelerin, ilgili kamu kurumlarının, sivil toplum
kuruluşlarının ve koruma alanlarında ve çevresinde yaşayanların karar
süreclerine dahil olması için öngörülen ulusal ve yerel kurulların
tümünü süreçten çıkarılıyor ve katılımcılık yönünden ülkemizi 30 yıl
önce hazırlanan yasaların daha da gerisine götürüyor.
Eğer bu
tasarı kanunlaşırsa bilim insanları, uzmanlar, sivil toplum kuruluşları
veya vatandaşlar bundan böyle herhangi bir alanın koruma altına alınması
sürecinde söz sahibi olamayacak. "Tabiat"ın korunması artık tamamiyle
Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın insafına kalacak.
WWF-Türkiye
olarak ülkemizin doğasının korunması için yürüttüğümüz çalışmalarda en
önemli adımlarımızdan biri bu alanların koruma statülerinin
sağlanmasıydı. Küre Dağları’nın Milli Park, sulak alanların RAMSAR alanı
ilan edilmesi ve niceleri. Yıllardır daha iyi korunması için çalışmalar
yürüttüğümüz bu alanlar artık yasal statülerini kaybetme tehditiyle
karşı karşıya.
Süreçten duyduğumuz endişe bizi umutsuzluğa
sürüklemiyor. Tam tersine, tasarının kanunlaşmasını engellemek,
ülkemizin doğasını korumak, gelecek nesillere yaşayan bir Türkiye
bırakmak için daha çok çalışmamız gerektiği yönünde harekete geçiriyor.
Ülkemizin
doğasını zor günler bekliyor olabilir ama biz de bizi hiç yalnız
bırakmayan sizlerle hiç durmadan mücadeleye devam edeceğiz.
Desteğiniz için teşekkürler!
Tolga Baştak Genel Müdür |
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder