8 Haziran 2015 Pazartesi

SEÇİM SONRASI

Siyasetin içine aktif olarak girmeyi hiç bir zaman düşünmedim. Hani başbakan olup ülkeyi sen yönetmek istermisin diye sorsalar, istemem. Yapamayacağımdan değil! Bu çok özveri isteyen, özel hayatından fedekarlıklar yapmanı gerektiren ve seni anlamayan insanlara kendini anlatmaya çabalaman demektir. Ben daha etrafımdaki birkaç insana kendimi anlatmakta güçlük çekiyorum; nasıl oldur koca bir ülkeye kendimi anlatırım. İşte yazacaklarım tam da bu konu ile ilgili.



Yaklaşık 8-9 yıldır seçimlerde görev alıyorum. Hep aynı okulda aynı seçmeni görünce insan yanlış izlenimlere kapılabiliyor. Daha doğrusu tek taraflı bir bakış açısına sahip oluyor. Dünkü seçimlerde başka bir mahallede farklı bir seçmen kitlesinin bulunduğu bir okulda görev yaptım.

Sabahın erken saatlerinden itibaren tüm okulda gayet medeni bir şekilde ve sorunsuz bir seçim ortamı yaşanırken özellikle görev yaptığım sandıkta tüm arkadaşlar özverili, heyecanlı, olgun ve çoğu tecrübeli isimlerdi. Ama ilk kez görev alan arkadaşlarımız da oldu.  Bu yüzden görev yapan tüm arkadaşlarıma  yine teşekkür etmek isterim.

Farklı bir seçmen kitlesi demiştim ya dışarıdan giyim kuşamlarına, hal ve hareketlerine bakınca; yaş ortalamalarına bakıp önemli bir genç seçmenin bulunduğunu görünce insan şaşırmadan edemiyor. Bu seçmenin oy verdiği partiyi seçmesinin nedeni ne olabilir; onları etkileyen ne. İşte en önemli soru bu!

Ben partimin kendisini anlatamadığını düşünmüyorum. Başkaları tarafından yanlış anlatıldığı ve değerlendirildiğini düşünüyorum. Ülkemizde siyasi parti tercihleri asla tüzük, seçim beyannemesi, ekonomi politikaları, dış politika yaklaşımları gibi sebeplerle belirlenmiyor. Aynı bir futbol takımı ya da ringteki bir boksörü destekler gibi hareket ediliyor. İnsanlar yapılanlara değil söylenenlere inanıyor.

Bir diğer olgu da Anadolu insanının yüzyıllardır din adı altında dayatılan bazı kural ve alışkanlıkları diğer insanlara karşı ötekileştiren bakış açıları yerleşmesine sebep olması. Mesela dünyada komünist bir rejim kalmamasına ve sözde komünist bir yapı olduğu söylenen Çin bile şu an dünyanın en büyük kapitalist ülkesi iken eğer iktidara gelirsek komünist uygulamalar ile ülkeyi mahvedeceğimiz, insanların düzen ve alışkanlıklarının yıkılacağı korkusu kulaklarına fısıldanıyor. Bir öcü algısı yaratılıyır. Dün eline silah alıp dağlarda dolaşanlar affedilip meclise girebilirlerken bu korku efsanesi partinin oy almasına en büyük engel teşkil ediyor.

Beş vakit namaz kılan bir parti başkanı olsaydı seçmenin bakış açısı ne olurdu çok merak ediyorum. Sonuç olarak Anadolu insanına başkaları tarafından anlatılan hurafelerin yanlış olduğunu göstermek gerekiyor. Ancak temel sorun herkes kendini dinliyor, kimse karşı tarafı dinleme ve anlama zahmetine girmiyor. Öyle düşmanca fikirler aşılanmış ki daha adını andığınızda resmini gördüklerinde nefretlerini kusmaya başlıyorlar. Bu durumda siz kendinizi nasıl anlatabilirsiniz bu kısır döngüyü nasıl kırabilirsiniz? Bu ejderhanın koynunda hazinesini çalmaktan daha zor!


Hiç yorum yok: