Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu'nda büyümüş, Beyoğlu'nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden... Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi... İnsanın bencilliğini, acımasızlığını, öfkesini, çaresizliğini en iyi anlatan mekân... Soluk soluğa bir gerilim, benzersiz bir final...
Zülfü Livaneli'nin Son Ada kitabı hakkında yazarken belirtmiştim; şimdiye dek hiç Ahmet Ümit okumadım diye. Ancak şimdi iki kitabını birden aldım: Beyoğlu Rapsodisi ve İstanbul Hatırası. Okurlar tarafından daha fazla beğenilmiş.
İlk olarak Beyoğlu Rapsodisi adlı kitabı okudum. Yazar sade ve akıcı bir dil kullanmış. Edebi sanatlara başvurmayı seçmemiş pek; bence iyi de olmuş. Olay Beyoğlu'nda yaşandığı için Beyoğlu ve bir mimarın gözünden anlatıldığı içinde tarihi yapılar hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiş. Bu hoşuma gitti.
Romanın konusu da güzeldi. Olaylar , karakterler ayrıntıl şekilde yahlil edilmişti. Böylelikle sizi hikayenin içine çekiyor; orada olduğunuz hissini uyandırıyor ya da karakteri iyi tanıdığınızı düşünüp nasıl davranacağını ne cevap verebileceğini kestirebiyorsunuz.
Tek eleştirim, konuyu bu kadar ayrıntılı ele alıp sonucu alel acele bağlaması. Sonuç pat diye karşınıza çıkıyor daha ne düşüneceğinizi bilemeden kitap bitiyor. Kafanızda bir sürü acabalar; ama yazarın amacının bu olduğuna emin değilim.
Ama sonuçta kitabı da yazarı da beğendiğimi söylemeliyim. Arada başka kitaplar okuduktan sonra diğer kitap İstanbul Hatırasını'da okuyacağım.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder